Her yıl 8 Mart’ta milyonlarca kadın, dünyanın dört bir yanında sokaklara çıkarak eşitlik, özgürlük ve adalet talebini haykırıyor. Ancak 8 Mart yalnızca bir kutlama değil, geçmişten günümüze süregelen bir direnişin sembolüdür. Peki, 8 Mart neden bu kadar önemli? Kimler bu mücadelede ön saflarda yer aldı? Kadınlar bugün hâlâ ne için direniyor?
Yangında Başlayan Direniş
8 Mart’ın kökeni 1857 yılına dayanıyor. New York’ta bir tekstil fabrikasında kötü çalışma koşullarına karşı greve çıkan kadın işçiler, polis müdahalesi sırasında çıkan yangında hayatını kaybetti. Bu trajedi, kadın hakları mücadelesinde bir dönüm noktası oldu.
1910 yılında Kopenhag’da toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Clara Zetkin’ in önerisiyle 8 Mart, kadınların uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kabul edildi. 1977 yılında Birleşmiş Milletler tarafından resmen “Dünya Kadınlar Günü” ilan edildi.
Kadınların Talepleri Evrensel
Bugün 8 Mart, dünyanın pek çok ülkesinde farklı biçimlerde kutlanıyor ve anılıyor:
Avrupa’da: Eşit işe eşit ücret, sosyal güvence ve şiddetin sona erdirilmesi ön planda
Latin Amerika’da: Kadın cinayetlerine karşı yürütülen “Ni Una Menos” gibi hareketler kitlesel destek buluyor.
Orta Doğu ve Güney Asya’da: Eğitim hakkı, hukuk önünde eşitlik ve temel insan hakları talep ediliyor.
Türkiye’de 8 Mart: Alanlarda Kadın Mücadelesi
Türkiye’de ise 8 Mart, özellikle 1980 sonrası feminist hareketin canlanmasıyla kitlesel bir eylem gününe dönüştü. İstanbul başta olmak üzere birçok şehirde düzenlenen Feminist Gece Yürüyüşleri, kadınların şiddete, ekonomik eşitsizliğe ve toplumsal baskıya karşı birlikte durduğunu gösteriyor.
2024 verilerine göre:
Kadın istihdamı hâlâ erkeklerin gerisinde.
Kadınların %34,4’ü kayıt dışı ve güvencesiz çalışıyor.
Kadın cinayetleri sayısı yıldan yıla artış gösteriyor.
Mücadeleye Yön Veren Kadınlar
Kadın hakları mücadelesi, tarihi boyunca pek çok öncü isme ev sahipliği yaptı. İşte o kadınlardan bazıları:
Clara Zetkin (Almanya): 8 Mart’ın uluslararası ilan edilmesini sağladı.
Emmeline Pankhurst (İngiltere): Kadınların oy hakkı için savaştı.
Simone de Beauvoir (Fransa): “İkinci Cins” eseriyle feminist düşünceye yön verdi.
Malala Yousafzai (Pakistan): Eğitim hakkı için Taliban’a karşı durdu, Nobel Barış Ödülü aldı.
Angela Davis (ABD): Irkçılık, sınıf ayrımı ve kadın hakları alanlarında mücadele etti.





Mücadele Bitmedi
Kadınların talepleri bugün de güncelliğini koruyor. 8 Mart yalnızca bir anma değil, aynı zamanda daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna olan inancın yüksek sesle haykırılmasıdır. Bu yıl da Türkiye ve dünyanın dört bir yanında kadınlar, bir kez daha eşit, özgür ve şiddetsiz bir yaşam için meydanlarda olmaya devam edecek.
Dayanışma büyüyor, mücadele sürüyor.